Keles Ilçesi
KELES;
Ege Bölgesi'nin Iç Bati Anadolu bölümünün en kuzeyinde, Uludag’in güney yamaçlarinda kurulmus küçük bir ilçedir. Yüzölçümü 640 km2 olup 36 köyü 6 mahallesi vardir. 2000 yili nüfus sayimina göre 18.639 nüfusa sahiptir. Ilçe merkezinin nüfusu 3.636 dir.
A-) “KELES” ADININ ANLAMI
Bilinen en eski Türk lugâti olan Divanü Lugât-it-Türk’te “Keles” adina rastlanmaz. Ancak; W. Radolf' un ve A. Vambery' nin Çagatayca sözlüklerinde "Keles" kelimesinin anlami "bir tür kertenkele" olarak verilmektedir. Semseddin Sami’nin Kamus-i Türki adli sözlügünde “Kelas” kelimesinin anlami da “kertenkele” olarak zikredilmektedir. Ayrica; “Keles” in halen Kazak Dili’nde bir kertenkele türünün, Çagatay Türkçesi’ nde de bir sincap türünün adi olarak kullanildigi kaynaklarda ifade edilmektedir.
B-) “KELES” ADININ KAYNAGI
“Keles” adinin bir yer adi olarak Anadolu’ya Orta Asya’dan Oguzlar’in Kayi boyu tarafindan getirildigi düsünülmektedir. Zira, halen Orta Asya’da Kazakistan ve Özbekistan sinirlari içinde “Keles” adli cografi birimler (nehir, kaza, köy, harabe bir sehir merkezi) mevcuttur.
Bunlardan Keles Nehri ; 241 km. uzunlugunda olup Sir Derya Irmagi’nin önemli bir koludur. Kazak-Özbek sinirindaki Karadag’dan dogan bu nehir; ayni adi tasiyan kazanin yakinindan geçip genis bir havzayi sulayarak Sir Derya Irmagi’na dökülmektedir.
Özbekistan’in Kuzey Taskent Vilayeti’nde yer alan Keles Kazasi ise su anda bu vilayetin merkezi olarak varligini sürdürmektedir. Yine Taskent’in 40 km. kuzeyinde ayni adi tasiyan küçük bir köy vardir. Ayrica yörede “Keles” adli harabe bir sehir merkezinin bulundugu ünlü Türkolog Baymirza Hayit tarafindan ifade edilmistir.
10. ve 11. yüzyillarin Müslüman-Arap cografyacilarina ait eserlerde; Çirçik Nehri ile Taskent, Çimkent, Çardari ve Sütkent arasindaki genis bölgenin adi “Kalas Bozkiri/Keles Bozkiri” olarak zikredilmekte, ayrica bu bozkirin ortasinda Sir Derya Irmagi’na paralel olarak insa edilmis oldukça uzun ve saglam bir duvardan “Kalas/Keles Duvari” olarak bahsedilmektedir. Sarkiyat uzmanlari Kalas ve Keles kelimelerinin aslinin ayni oldugunu aradaki farkin Arapça yazilis ve telaffuzdan kaynaklandigini ifade etmektedir.
Tüm bu açiklamalardan anlasilacagi üzere; “Keles” kelimesi Türklerin Anadolu’ya göç etmelerinden çok önce Orta Asya’da yer adi olarak bilinen ve kullanilan bir kelimedir. Bu çerçevede ilçemiz isminin de Orta Asya kaynakli oldugu anlasilmaktadir. Ayrica; Oguzlar’in “Keles” adli bir oymaginin bulundugu da bilinmekte olup Osmanli dönemine ait 16. yüzyil tahrir defterlerinde Aydin Livasi dahilinde “Keles” adli yörük cemaatinden bahsedilmektedir. Bu oymaga mensup kisilerin halen Balikesir-Kazdagi civarinda yasadigi uzmanlarca ifade edilmektedir.
C-) ANADOLU’DA “KELES” ADLI YERLER
Anadolu’da ilçemizden baska asil adi Keles olan üç yerlesim yeri daha vardir. Bunlar; Izmir’in Kiraz ilçesi, Ordu’nun Ünye ilçesine bagli Çinarcik Köyü ve Antalya’nin Kumluca Ilçesi Kuzca Köyü’ne bagli Keles Mahallesi’dir. Kiraz ilçesinin adi Cumhuriyetin ilk yillarinda, Çinarcik Köyü’ nün adi ise 1966 yilinda degistirilmis ve bugünkü halini almistir.
D-) TARIHI
Keles ve civari milattan önceki devirlerden itibaren çesitli devletlerin hakimiyeti altina girmistir. Yöre; Etilerin, Friglerin, Lidyalilarin, Bitinyalilarin, Romalilarin ve Bizanslilarin tahakkümünden sonra ilk kez 1075 yilinda Anadolu Selçuklulari döneminde Türklerin eline geçmis ancak 1097 yilindaki I. Haçli Seferi sonunda Bizanslilarca geri alinmis ve bundan sonra da Osmanlilara kadar Bizans sinirlari içinde kalmistir. Keles ve civarinda; eski uygarliklara (özellikle Roma,Bizans) ait süs esyasi, sikke-para, mühür, erzak küpü vs. gibi küçük esya ile kilise, tapinak, hamam gibi bina kalintisi oldukça fazladir. Eldeki bulgulara göre en eski yerlesim yerleri; Belenören, Akçapinar ve Uzunöz köyleri arasindaki bölge, Küçükkavacik Mahallesi civari ve Barakli Köyü civaridir. Yapilan arastirmalar neticesinde bu bölgenin Roma Devri olarak adlandirilan dönemde (M.Ö. 395-M.Ö.65) Kral Yolu denilen islek ve önemli bir ticaret yolu üzerinde bulundugu tesbit edilmis, ayrica Kocasu’ya hakim bir tepe üzerinde oldukça büyük bir tapinagin varligi ortaya çikarilmistir.
13.yüzyil baslarinda Anadolu’ya gelen Türk boylarindan Oguzlar’in Kayi boyuna mensup Ertugrul Gazi ve ona bagli yörük asireti Anadolu Selçuklu Sultani I.Alaeddin Keykubad tarafindan kendilerine Sögüt yaylak, Domaniç kislak olarak verilmek suretiyle Ankara’nin batisina Karacadag denilen bölgeye yerlestirilmistir. Bu sekilde Anadolu’nun Bizans sinirina yerlesen Ertugrul Gazi burada fetihlere baslamis ölümünden sonra oglu Osman Gazi de bu fetihleri devam ettirerek genis bir bölgeyi yurt edinmistir. Bu dönemlerde Keles ve civari da Osmanlilarin hakimiyetine geçmistir. 1360-1385 yillari arasinda ilçe merkezinde bir hamamin ve bir camiin yapilmis olmasi buna delalet etmektedir. Zira; han, hamam, cami vs. gibi yerler yerlesimin göstergesidir. Ilçemiz civari gerek Osmanli döneminde gerek sonrasinda mühim bir düsman isgali görmemistir. Ancak; 8 Temmuz 1920’de Bursa’yi isgal eden Yunanlilar bir yil sonra 10 Temmuz 1921 tarihinde Keles’e de bir karakol açmislar, ilçeye gelen Yunan Müfrezesi bir müddet Cuma Mahallesi’nde daha sonra da Yenice Mahalle’de karargah kurmustur. Yunanlilarin Keles’e asker göndermelerinin en önemli sebebi; dag yöresindeki milis kuvvetlerini sindirmek ve özellikle Bursa’nin Ankara ile olan haberlesme baglantisini kesmektir. Zira; isgal süresince Bursa’nin Ankara ile olan haberlesmesini Tavsanli ve Kütahya üzerinden dag yöresindeki milis kuvvetleri saglamis, bu yörenin isgalinden sonra Bursa’nin Anadolu ve Ankara ile olan haberlesme baglantisi tamamen kesilmistir.
Yunanlilar; Canip Efe, Topal Sadettin Efe, Kabakçi Salih Efe ve Ibrahim Efe’ye bagli milis kuvvetlerinin gayretleri neticesinde yörede mühim bir zarar veremeden Büyük Taarruz’ dan sonra ilçeyi bosaltmislardir. Yukarida adi geçen dag yöresi milis kuvvetlerinin Bursa’nin kurtulusunda sayisiz hizmetleri olmus, büyük yararliliklar göstermislerdir.
E-) IDARI YÖNÜ
Osmanlilarin kurulus devrinden itibaren Hüdavendigâr Sancaginin Kite Kazasi'na bagli bir köy olan Keles; 1871 yilinda yapilan idari taksimat degisikliginden sonra Kite Kazasi’nin kaldirilmasiyla Bursa'ya bagli bir köy haline getirilmistir. Ilk olarak 1931 yilinda nahiye yapilan Keles, 1934 yilinda Orhaneli’ne baglanmis, 1953 yilinda ise 6068 s. kanunla ilçe yapilmistir. Bu kanunla Keles'e 41 köy baglanmis, daha sonra Büyükdeliler, Küçükdeliler, Seferisiklar ve Güneybudaklar köyleri ayrilmistir. Ayrica Küçükkavacik Köyü de 1993 yilinda mahalle olarak Keles Belediyesi sinirlari içine alinmistir. Ilçemizin halen Cuma, Çukur, Sofular, Yenice, Ertugrulgazi, Küçükkavacik adinda 6 mahallesi ve 36 köyü mevcuttur.
KÖYLERIMIZ
Akçapinar, Alpagut, Avdan, Barakli, Basak, Belenören, Biyiklialan, Çayören, Dagdemirciler, Dagdibi, Davutlar, Dedeler, Delice, Denizler, Domali, Durak, Düvenli, Epçeler, Gelemiç, Gököz, Harmanalani, Harmancikdemirci, Haydar, Issizören, Karaardiç, Kemaliye, Kiranisiklar, Kocakavacik, Kozbudaklar, Mentese, Pinarcik, Sorgun, Uzunöz, Yagcilar, Yazibasi, Yunuslar. Ayrica Kozagaci denilen bölgede; Çaycilar, Sariyar, Karakaya, Babasizlar, Durmuslar ve Kayadibi adinda ufak ve birbirine çok yakin köyler de vardir, fakat bu küçük köyler birer mahalle olarak kendilerine en yakin olan köye baglidir.
Keles'in ilçe olusuyla birlikte Kaymakamlik, Özel Idare, Mal Müdürlügü, Nüfus Müdürlügü, Adliye vs. gibi devlet daireleri ilçede teskilatlanmaya baslamis ve ayni yil belediye teskilati da kurulmustur.
F-) COGRAFI DURUMU
a) ARAZI
Keles; 29° 10' ve 29° 30' bati meridyenleri, 39° 50' ve 40° 10' kuzey paralelleri arasinda yer almakta olup ilçe topraklarinin tamami Ege Bölgesi sinirlari içindedir. Topraklarini; doguda Inegöl, güneydoguda Domaniç ve Tavsanli, güneyde Harmancik, batida Orhaneli, kuzeyde Osmangazi ilçeleri çevirir. Ilçe; Uludag'in güneydogu uzantilarindan olan Tepel Dagi'nin yine güney ve güneybati yamaçlarini içine alan, bazi bölümleri düz bazi bölümleri dalgali bir araziye sahiptir. Arazinin hemen hemen tamami daglik olmasina ragmen genel olarak kültüre elverislidir. Topraklarinin % 57 'sini (364 km2) ormanlarin teskil ettigi Keles, Bursa'nin orman bakimindan en zengin ilçesidir. Ilçede hakim olan toprak tipi “kahverengi orman topragi” olup fazla miktarda kireç ihtiva eder, ancak kil orani düsük oldugundan kolay islenir. Toprakta % 30 kireç, % 19 fosfor ve % 2 oraninda organik madde bulundugu, topragin asidik derecesinin (PH) 7.70 oldugu tespit edilmistir. Kocasu yatagi ve havzasi tamamen alüvyonlu topraklardan olusur. Toprak kalinligi bu sahalarda 8-10 m.yi bulur, diger bölgelerde ise genellikle 50-100 cm.dir.
Ilçe topraklarinda birbirinden ayri iki dag sirasi bulunmakta; bunlar güneydogu-kuzeybati dogrultusunda uzanmaktadir. Bu iki dag sirasi arasinda yaylalar ve tepelik sahalar vardir. Genel olarak ilçenin deniz seviyesinden yüksekligi 1.050 m. olup en alçak yer Yazibasi Köyü'nün Kocasu kiyilari (500 m.), en yüksek yer Tepel Tepesi (2.052 m.) zirvesidir.
b-) IKLIM ve BITKI ÖRTÜSÜ
Yöre; Marmara Denizi' ne yakin olmakla beraber Uludag, deniz etkisinin içerilere kadar sokulmasini önler. Bu yüzden bölgede iliman iklim ile karasal iklim arasinda bir geçis iklimi hüküm sürer. Yagislar daha çok ilkbahar ve kis mevsimlerinde görülür. Kisin yagis genellikle kar seklindedir. En soguk ay Subat, en sicak ay ise Agustos ayidir. Yillik ortalama 782,9 mm. ile Bursa'nin en çok yagis alan ilçesi Keles' te günlük yagis degeri en fazla 129,9 mm. olarak 23 Aralik 1986 günü ölçülmüstür.
Rakima bagli olarak ilçenin tabii bitki örtüsü; igne yaprakli çam ormanlari ve bol çayirli yaylalardir. Yükseklik arttikça Uludag göknari (seneber), yabani kavak, kestane, ardiç ve gürgen gibi agaç türlerine rastlanmakta olup yayvan yaprakli mese/akmese agaçlari da boldur. Bununla beraber yörede çayir ve mer'a arazisi de büyük yer kaplamaktadir.
c-) AKARSULAR
Bölgede irili ufakli pek çok akarsu bulunmakla beraber bunlarin en büyügü ve en önemlisi Kocasu' dur. Kocasu; Kütahya Gediz yakinlarindaki Murat Dagi' nin kuzey yamaçlarindan Örencik' ten dogar. Tarihte ünlü Rhyndakos Çayi budur. Mysia, Bthynia ve Phrygia' yi birbirinden ayiran siniri olusturmustur. Uzunlugu 276 km. olan Kocasu’nun yatagi ile havzasindaki vadi tabanlarinda görülen alüviyal topraklar tarima oldukça elverislidir. Yörenin ikinci büyük akarsuyu olan Nilüfer Çayi birkaç küçük derenin birlesmesiyle olusur. Bu çayin üzerine Bursa'nin içme suyu ihtiyacini karsilamak üzere Doganci ve Nilüfer Barajlari insa edilmistir. Bu iki büyük akarsuyun disinda yöredeki diger önemli akarsular Biçki, Sakari ve Keles Dereleridir.
Ayrica Kocakavacik, Çayören ve Haydar Köyü yakinlarinda sifali sicak sular mevcuttur. Ancak ortalama 15 lt/sn verimi olan bu sular ekonomik olarak degerlendirilememektedir.
d-) YERALTI KAYNAKLARI
Keles ve civari yeralti kaynaklari ile endüstriyel hammadde bakimindan oldukça zengin olmasina ragmen bu kaynaklarin çogu ekonomik olmadiklari gerekçesiyle isletilmemektedir. Yörenin en zengin maden yatagi Harmanalani Köyü yakinlarindaki linyit ocagidir. Davutlar Köyü civarinda da oldukça büyük linyit rezervi bulunmaktadir. Ayrica Alpagut Köyü’ nde kalsit, Gelemiç Köyü’nde molibden, Kozbudaklar Köyü’nde krom ve mermer yataklari tesbit edilmistir. MTA tarafindan yapilan arastirmalarda yörede; dogal gaz, magnezyum, bakir, demir, boraks ve wolfram madenlerine de rastlanmistir. Ancak; bu madenler ekonomik olmadiklari gerekçesiyle isletilmemektedir.
G-) SOSYAL DURUM
a) NÜFUS
2000 yili sayimina göre Keles' in nüfusu 18.639, nüfus yogunlugu 29,12' dir. Genel nüfus 1980 yilina kadar artis, 1980 yilindan sonra düsüs egilimi göstermistir. Buna karsilik ilçe merkezinin nüfusu az da olsa artmaktadir. (*) 1997 yilinda ilçe merkezi nüfusunda görülen artisin asil sebebi Küçükkavacik Mahallesi’nin baglanmasidir.
Ilçede pek fazla is sahasinin olmamasi, ayrica tarim arazilerinin az, ormanlardan faydalanma imkaninin da kisitli olmasi nedeniyle bölgeye disaridan hemen hemen hiç göç olmamakta buna mukabil ilçemiz ve köylerinden yurt içine ve yurt disina devamli olarak göç yasanmaktadir. Genç nüfusun büyük çogunlugu özellikle 1980-2000 yillari arasinda çevre il ve ilçelere göç etmistir Öyle ki; Türkiye nüfusu son 60 yilda (1940-2000) yaklasik % 280 oraninda artmisken ilçemiz nüfusu ayni dönemde sadece % 24 oraninda artis göstermistir.
Yörede halkin tamami Sünni Müslüman ve Türktür. Disaridan önemli bir göç olmadigi için genel olarak yöreye ilk yerlesenlerin soyu korunmus olup akrabalik nisbeti de yüksektir.
b-) EKONOMIK DURUM
Ilçede geçim tamamen tarim, hayvancilik ve orman ürünleri istihsaline dayalidir. Genel itibariyle karasal ve sert bir iklim hakim oldugundan ancak bu iklim sartlarina uygun ürünler yetistirilebilmekte, arazinin daglik ve engebeli olmasi tarimda verimi azaltmaktadir. Yetistirilen ürünlerin basinda tahil ürünleri ve baklagiller gelir. Ayrica meyvecilik ve sebzecilik de yapilmaktadir. Toplam tarim arazisinin ancak 1/6'si sulanabilir arazi niteliginde olan Keles'te sulama amaçli bir takim göletler yapilarak sulanabilir arazinin çogaltilmasina çalisilmaktadir. Sulu arazisi olanlar için son yillarda çilek ve kiraz yetistiriciligi önem kazanmistir. Yörede küçük ve büyükbas hayvancilik da yapilmakta olup en fazla kil keçisi ve koyun yetistirilir. Son yillarda süt sigirciligina önem verilmis, ithal ineklerle verim ve kalite arttirilmistir. Arazisinin % 57' si ormanlarla kapli olan Keles' te haliyle orman isçiligi ve orman ürünleri istihsali önemli bir geçim kaynagidir. Ilçenin yillik orman istihsali 20.000-25.000 m3 civarinda gerçeklesmektedir.
El sanatlari dalinda küçük çapta faaliyet gösterilen havlu, hali ve kilim dokumaciligi, demircilik, tüfekçilik, bakircilik ve kalaycilik diger geçim kollari arasinda sayilabilir.
Ilçemiz; Bursa, Inegöl ve Tavsanli gibi Türkiye'nin gelismis endüstri bölgelerine çok yakin bir konumda olmasina ragmen ekonomik bakimdan olmasi gereken seviyeye ulasamamistir. Bu konuda toprak ve iklim yapisinin elverissiz olmasi, kamu yatirimlarindan yeterli düzeyde istifade edememesi ve özel sektörü yatirima tesvik edecek altyapinin bulunmamasi çok önemli bir etkendir. Ilçe, genel itibariyle ekonomik bakimdan gelismemis oldugu için sosyo-kültürel açidan da geri kalmistir. Bunun dogal sonucu olarak yörede issizlik had safhaya ulasmis, genç nüfusun hemen hemen tamami çevre il ve ilçelere göç etmistir.
1996 ve 2003 yillarinda Devlet Planlama Teskilati tarafindan yapilan ve Türkiye' deki tüm ilçelerin ekonomik gelismislik sirasi bakimindan degerlendirildigi iki ayri arastirmada; Bursa Büyüksehir ilçeleri 1.sirada yer almasina ragmen yaklasik 60 km. mesafedeki Keles' in 4. sinif ilçeler arasinda yer almasi ve ilkinde 571., sonrakinde 607. sirada bulunmasi oldukça düsündürücüdür.
c-) TURIZM
I.Murad Camii ve Hamam
Osmanli döneminde Dag yöresi ile en fazla ilgilenen padisah 1.Murad olmustur. Dag Yöresindeki bir çok köy Sultan 1. Murad Hüdavendigar’in vakif köyüdür. Keles'te simdiki yeni caminin oldugu yerde eskiden Hüdavendigar Camii ve Sibyan Mektebi bulunmaktaydi. Bu camiye 1. Murad Hüdavendigar'in oglu Yakup Çelebi'nin Mudanya’da zeytinlik vakfi vardi. Zeytinlikten elde edilen gelir camiye harcanmaktaydi. 1870'li yillarda çikan bir yanginda tarihi Hüdavendigar Camii de zarar görmüs, daha sonra tamir edilerek 1970 yilina kadar kullanilmistir. 1970 yilinda yikilip yerine yeni bir cami yapilmistir. Yine camiin vakfindan olan hamam camiin bir kaç yüz metre batisindadir 6.20 X 6.20 iç ebadinda kubbeli bir soguklugu ve iki halveti vardir. Keles Belediyesi ve Vakiflar Genel Müdürlügü’nün isbirligi ile birkaç kez restore edilmis olup halen hizmet vermektedir.
Zeus Kersullos Tapinagi
Keles'in Akçapinar ile Belenören köyleri arasindaki Tazlak Tepesi’nde Roma Döneminden kalma Zeus Kersullos tapinagi ve yerlesim birimi, ayni köylerin yakininda Manastir denilen tepede bir tapinak, Kemaliye köyünde Kizilkilise denilen bir tapinak ve Bogacik mevkii altinda Kilisecik denilen yerde küçük bir tapinak vardir. Uzunöz, Alpagut ve Hereke (Çayören) köylerinde de tarihi kalintilar vardir.
Kocayayla ve Geleneksel Kocayayla Söleni
Kocayayla; Keles ilçe merkezi yakinlarinda yer alan, adindan da anlasilacagi üzere oldukça büyük bir yayladir. Keles’in 4 km. güneydogusunda bulunan Kocayayla, Bursa’nin en ünlü piknik ve mesire yerleri arasindadir. Etrafi karaçam agaçlariyla örtülü olup ayrica yayla içinde yer yer çam, mese, gürgen, aliç, kavak ve erik agaçlari da vardir. Yaklasik 400.000 m2. lik açik çayir ve mer’a alanina sahip olan Kocayayla, Türkiye’nin de en büyük yaylalarindan biridir. Deniz seviyesinden yüksekligi 1.200 m. olan yayla; bol oksijenli temiz havasi ile kalp, verem, akciger, astim, anemi ve benzeri hastaliklar için tavsiye edilen nitelikler tasimaktadir.
Kocayayla'da Keles Belediyesi ve Orman Isletmesi tarafindan muhtelif spor alanlari, masa-bank, ocak, restaurant, kir kahvesi, büfe, mescit, oyun parki ve tuvalet yaptirilmis, sehir sebekesinden ayri olarak su getirilmistir. Bu itibarla; gelen misafirlerin tüm ihtiyacini karsilayabilecek altyapiya sahiptir. Bu bölge Bursa, Inegöl ve Atranos (Orhaneli)’tan önce Osmanlilarin hakimiyetine girmis, Bizans’a ait bu üç tekfurlugun ortasinda ve oldukça stratejik bir konumda bulundugu için buralarin fethi sirasinda üs olarak kullanilmistir. Osmanlilarin kurulus dönemlerinde civardaki yörük asiretleri tarafindan Domaniç yaylariyla birlikte yaylak olarak istifade edilmis, ayrica saray atlari için nitelikli bir otlakiye vazifesi görmüstür. Bir rivayete göre Orhan Gazi ile Nilüfer Hatun’un dügünleri de bu yaylada yapilmistir. Konar-göçer yörük asiretleri her yil yaz baslangicinda hayvanlarini otlatmak üzere yaylalara çikmadan önce yazi karsilamak ve yaz mevsiminin gelisini kutlamak amaciyla burada toplanir ve senlikler düzenler, çevredeki dede yatirirlarinin basinda “hayir” yaparlarmis. Zira; yörükler için yaz, bir yayla mevsimi ve yörügü yörük yapan unsurlari icra edebilme mevsimidir. Yazin gelisi yörük için en önemli bayramdir. Bu nedenle Orta Asya'dan beri yazin müjdecisi olan hidrellezde tüm yörükler biraraya gelip kurbanlar keser, dualar eder, yemekler yer, oyunlar sergiler, at kosturur, cirit oynar, gençler güres tutar, ozanlar atisir hülasa topluca bayram yaparlarmis. Ayni zamanda bilge ve ulu kisilerin mezarlarinin ziyaret edildigi, "toy" adi da verilen bu sölenler samanist gelenekleri içeren umumi bir kurban ziyafeti seklinde gerçeklesir, katilan tüm Türk boylarina kurbandan birer parça verilirmis. Ayrica; artik yaylalara çikilacagi için insanlar 5-6 ay gibi uzun bir süre birbirini göremeyeceklerinden bu sölenler bir nevi “helallesme” islevi de görürmüs.
Iste bu sekilde; Osmanlinin Sögüt ve Domaniç dolaylarini yeni yeni yurt tuttugu siralarda dönemin yaylagi ve gazi atlarinin otlagi olan Kocayayla da bu sölenlerin yapildigi önemli yerlerden ve geleneksel halk edebiyatinin ilk merkezlerinden biri haline gelmis, yüzyillar boyunca ozan/baksi geleneginin süregeldigi bir yer olmustur. Eski Türk geleneklerini sürdüren, kopuz çalip siir söyleyen ozanlar uzun yillar Kocayayla sölenlerinde bulusarak atismislardir. Halen civarda yatirlari bulunan ve kendilerine "dede" denilen kisilerin bu ozan/baksi geleneginin kalintilari olmasi muhtemeldir. Bu sölenleri yasatmak amaciyla; bir yaylalar diyari olan Keles' in Kocayayla' sinda da halen her yil Haziran ayinda "Geleneksel Keles Kocayayla Söleni" düzenlenmektedir. Yukarida belirttigimiz gibi oldukça eski bir geçmisi olan bu sölen Osmanlilarin son dönemlerine kadar yasatilmis, ancak Kurtulus Savasi yillarinda ara verilmis daha sonra 1966 yilinda tekrar canlandirilmistir. Bu sölende; yagli güres müsabakalari, kiraz ve çilek tesvik yarismalari, halkoyunlari gösterileri yapilmakta ve çesitli sanatçilar konser vermektedir. Ilçedeki muhtelif dernek ve kuruluslar yararina tertip edilen Kocayayla Söleni' nde Keles yöresinin "temsili gelin alayi" merasimi gelen misafirlerin oldukça ilgisini çekmektedir. Ne yazik ki; Kocayayla Söleni günümüzde asli özelliklerini yitirmis, tamamen bir festival / konser havasina bürünmüstür. Bir an önce otantik görüntüsüne kavusturulmasi dilegimizdir. Son yillarda Kocayayla' da çesitli izci kamplari düzenlenmekte, Bursa' dan gelen çim kayagi, güres ve futbol takimlari çalismalarini bir müddet burada sürdürmektedir. Yeni tesislerin yapilmasi bir kamp yeri olarak burayi daha cazip hale getirecektir. Zira ulu çam agaçlarinin içinde yer alan bu yayla; çadir turizmi, kampçilik, trakking ve sair doga sporlari için ideal bir mekandir. Ayrica her yil tertiplenen Geleneksel Kocayayla Söleni’nden ayri olarak siyasi partiler, dernekler ve çesitli sivil toplum örgütleri tarafindan da zaman zaman Kocayayla’ da büyük sölenler tertip edilmekte, yagli güres, cirit, boga güresi müsabakalari yapilmaktadir. Bu sölenlerle birlikte Kocayayla, her yaz mevsiminde ortalama 200.000 kisi tarafindan ziyaret edilmektedir.
H-) FOLKLOR
a-) GIYIM-KUSAM
Zengin kültür degerlerini günümüze kadar yasatan Keles insaninin giyim ve kusamini incelerken Türk milletinin ince sanat ve giyim zevkini de tatmis olacagiz. Özü asirlar öncesine dayanan kiyafetlerdeki isleme, desen, renk ve süslemeler Keles yöresi insanlarinin milli duygu ve düsüncelerinin sanata yansiyan birer sembolüdür. Zira her desen ve isleme kültür mirasimiza dayali bir anlam ifade eder. Çünkü bu desenler üzerinden asirlarin geçmesine ragmen silinmemis artik kültürün bir parçasi haline gelmistir.
a.1-) KADIN GIYIMI:
Basta, örme (kalin keçe veya kadifeden de yapilmaktadir) ve kalipli fes bulunur.Tepelik veya al fes de denilen fesin üst kismi 10 cm. eninde "çatik" denen rengârenk dizi boncuklarla kaplidir. Ön taraftaki "sarkitma" adi verilen boncuktan yapma desenli süslemeler; alna dogru sarkar. Fesin üstüne oyali "yazma" örtülür. genellikle pulludur. Fesin iki yaninda;saplari boncuk dizili yün ipliginden yapilma topuz sarkitmalar yani püsküller bulunur. Fesin alt kenarina ise; iki parmak genisliginde bir serit seklinde, boncuktan örülü "iraçkin" çekilir. Boyna, yine boncuktan örme, yöreye has "gidiklik" takilir. Bogaz kismina hilâl seklinde baglanan bu takinin yapiminda kullanilan boncuklar; yaylalarimizi senlendiren kekligin boynundaki tüylerin rengindedir. Alta saten veya keten kumastan yapilan "don" giyilir. Donun paçalari büzgülü olup, bel ve paça agizlari lastik uçkurludur. Paça önlerinde de çesitli desenler bulunur. Donun üzerine pamuklu kumastan yapilmis, kenarlari islemeli ve genellikle beyaz renkli “göynek” denilen uzun bir içlik, bunun üzerine de “üçetek” giyilir. Kizlar için ipekli kumastan yapilan bu entarinin düz olan yaka ve kol agizlari ile ön-arka etek kenarlari yine yöresel motiflerle islenmistir. Üçetegin arka etegi sarkarken yandaki etekler bele toplanir. Bu suretle don ve göynek de görünmüs olur. Üçetegin üzerine giyilen “güdük cepken”; mavi, mor, bordo veya açik yesil renklerdeki divitin ya da kadife kumastan yapilir. Astar ile kumas arasina pamuk veya yün yerlestirilerek baklava seklinde biçim verilmek suretiyle dikilir. Iligi ve dügmesi bulunmayan cepkenin ön kenarlarinda ve kollarinda simli-sirmali motifler bulunur. Kollar biraz kisacadir. "Peskir" veya "fita" da denilen "önaba",yöredeki el tezgahlarinda yün ipinden dokunur. Gelin olacak kizlar kendi önabalarini çesitli motifler isleyerek özenle dokur. Gençlere nazaran, ihtiyar kadinlarin kullandigi önabanin motifleri daha sadedir. Alt kisminda saçaklar bulunan ve ön tarafi pul ya da puylatlarla süslenmis olan önaba; önlük gibi belden, etegin üzerine baglanir. Siyah, kirmizi ve beyaz yün ipinden, el tezgahlarinda dokunan “dizge (veya çizge)” 5-6 cm genisliginde 2.5-3 metre uzunlugunda olup;bele 3-4 sira halinde dolanir. Dizgenin uçlarinda, keçi kilindan yapilan püsküller ve tongurak (tongurdak) denilen mavi boncuklar bulunur. Bu boncuklarin kadini nazardan koruduguna inanilir. Dizge, etegi ve önabayi tutmaya da yarar. Bele arkaya dogru üçgen biçiminde ve püskülü saçaklari yandan sarkacak sekilde "kusak" baglanir. 40-50 cm genisliginde ve 3 m. uzunlugundaki kusak yünden veya ipekten dokunur. Kare seklindeki kusagin dört tarafindan kozali püsküller sarkar. Ayaga koyun yününden örme çorap giyilir. Çorabin konçlarina ve ayak uçlarina, bitki köklerinden imal edilen boyalarla renklendirilmis çesitli renklerdeki iplerle bazi desenler islenir. Çorabin boyu diz altina kadar uzar ve gerektiginde donun paçalarini da içine alacak sekilde esnektir. Çorabin üzerine kirmizi renkli ince deriden yapilma ucu sivri “yemeni” giyilir. Gelinlik olarak boydan sirmali ve islemeli kadife kumastan yapilmis "bindalli" giyilir. Bindallinin bel kismina gümüs tokali büyük bir kemer takilir, boyna da gidiklikla beraber ipe dizilmis kalin boncuklardan mütesekkil “hakik” baglanir. Ancak, yukarida açikladigimiz sekilde bir giyim tarzi artik hemen hemen yok olmustur. Simdi kadinlar içe boydan bir entari, üzerine bir yelek veya hirka, alta siyah etek giymekte, basa da ak bez baglamaktadir. Yalniz bazi köylerde halen fes de giyilmektedir. Buralarda fesi sadece evli kadinlar ak bezin altina giyer, böylece kadinin evli olup olmadigi anlasilmaktadir. Günümüzde gelinlik olarak klasik beyaz gelinlikler kullanilmaktadir.
a.2-) ERKEK GIYIMI:
Basa ak keçeden yapilma “keçe külah” giyilir, üzerine; oyalari veya pullari yandan sarkacak sekilde “yazma (çevre)” ya da “abani sarik” baglanir. Içe, kadinlarda oldugu gibi “göynek” denilen, çok renkli keten kumastan yapilmis içlik, onun üzerine, kolsuz ve iliksiz keçeden ma’mul “cepken” giyilir. Bele 2-3 m. uzunlugunda ve 25-30 cm genisligindeki "kusak" dolanir. Kusagin üzerine "yaglik" denen bir mendil sarkitilir. Alta, keçeden yapilmis, paçasi dar, yanlari genis “çaksir (kirpit)” denilen pantolon, ya da keten kumastan ma’mul "salvar" giyilir. Salvarin paçalari diz kapaklarinin biraz altina kadar uzanir. Ayaga ince yünden örülmüs “yün çorap” giyilir. Çorabin konçlari ve ayak uçlari yine kadinlarda oldugu gibi çesitli desenler verilmek suretiyle süslendirilmistir, fakat erkek çorabindaki renkler kadinlarinkine nazaran daha sadedir.
b-) HALK OYUNLARI
Keles ve yöresi halk oyunlari açisindan zengin bir potansiyele sahiptir. Giysilerde oldugu gibi oyunlarda da zengin kültür mirasinin etkileri göze çarpar. Yöre insani acilarini, dertlerini, hüzünlerini ve sevinçlerini yaktigi türkülerle, oynadigi oyunlarla dile getirir. Türkülerin ritmi ve ezgisi müzik aletleriyle de uyumludur. Bakir, kadin oyunlarinin degismez çalgisidir. Iki kisinin karsilikli tuttugu bakira el becerisi iyi olan bir kadin türkünün ritmine göre vurur. Erkek oyunlari genellikle davul, zurna, kudüm, girnata (klarnet), cümbüs, baglama ve zil esliginde oynanir. Hem kadin hem de erkek oyunlarinda oyuncular yekpare akçaagaçtan oyma suretiyle yapilan ve özel tutma yerleri bulunan kasiklar kullanir. Kasiklarin sapinda oyuna ayri bir ahenk katan ve tongurak denilen uçlari sivri sallantilar bulundugu için bu kasiklara “tongurakli kasik” da denir. Yörede kesinlikle kizlar-erkekler karisik olarak bir arada oynamaz. Oyuna; türküsünde tiz sesler hakimse “yüksek hava”, pes sesler hakimse “alçak hava” denir. Güvende adiyla anilan erkek oyunlari “çevirme” denilen sözsüz bir giris müzigiyle baslar.
b.1-) KADIN OYUNLARI:
MENEKSE: Oyun; “Bakiri Takmis Koluna/Menevsesi Tutam Tutam” adli türküyle oynanir. Bu, genel olarak ask,tabiat ve insan sevgisi üzerine yakilmis bir türkü olup, gelin kizin arkadaslarinin geline olan bagliliklarini ve dostluklarini dile getirir. Genellikle, kina gecelerinde gelini duygulandirmak için söylenir ve oynanir. Bu yüzden oyun; bazi köylerde “gelin havasi” veya “kiz havasi” olarak da anilir. Karsilikli 2'ser, 4'er veya 8'er kisilik gruplar halinde gidip-gelmeler,oyunun en belirgin figürüdür.
SEKME:Evlenme çagina gelen iki gencin birbirlerine olan sevgi ve bagliliklarini anlatir. “A Fadimem Hadi Senlen Gaçalim" türküsüyle oynanan oyunun belirgin figürleri; karsilikli gidip gelmeler ve sekmelerdir.
DÜZ OYUN: Alçak hava türünde bir oyundur. Evli kadinlarin ve genç kizlarin, gurbetteki sevdiklerine yaktiklari; “Acem Sali Belinde” türküsüyle oynanir. Türkünün ezgilerinde ve oyunun figürlerinde hasret ve sevgi anlatilmaktadir.
KARSILAMA: Sevip de bir türlü birlesemeyen iki gencin,birbirlerine duyduklari sevgiyi dile getirir. Genellikle genç kizlar, kendi aralarinda düzenledikleri eglencelerde oynar.Oyun,agir baslar, sonra hareketlenir. Türküsü; “Gümbürdesin Bizim Evin Kuyusu"dur.
b.2-) ERKEK OYUNLARI
Yörede oynanan tüm erkek oyunlarinin ortak adi “Güvende” dir. “Güvendi” kelimesinden türeyen bu ad; oyuna kalkan kisinin sevdigi ve güvendigi bir baska arkadasini daha oyuna kaldirmasindan kaynaklanmistir.
GÜVENDE: Tüm erkek oyunlarinin genel ismi olmakla birlikte bu adla anilan özel bir oyun da vardir ki, bu oyun yalnizca dügünlerde damat ve sagdicin en yakin arkadaslari tarafindan oynanir. “Bindim Atin Birine” türküsü esliginde 2,4,6 veya 8 kisi ile oynanan bu oyun çevirme adi verilen bir giristen sonra hareketlenen oldukça canli ve kivrak bir oyundur.
SEKME-YÜKSEK HAVA: Ritm yönünden canli, hizli ve hareketli olan oyun adini son bölümdeki sekme figüründen alir. Karsilama seklinde “Asalim Asalim” türküsüyle oynanan oyun iki gencin birbirine olan sevgisini anlatir.
GELEMIÇ-BÜYÜK OYUN: “Çikma Disarlara Gün Vurur Seni” türküsüyle oynanan oyun sevdigine kavusamayan bir gencin hüzünlü halini anlatir. Alçak hava niteliginde olup 6 veya 8 kisi ile oynanir. Son bölümündeki yere diz vurma figürü oyunun belirgin özelliklerindendir.
DÜZ OYUN-DAR OYUN: Sözsüz olarak oynandigi gibi “Dereleri Aldi Tüfek Yankisi” türküsüyle de oynanir. Degisik ritm ve figür özelligi olan düz oyunlar vardir.
CEZAYIR: Ayni adli türküyle oynanan oyun, sevdiginden ayrilan bir gencin duydugu elem ve acilari ifade etmektedir. Bu türkü uzun yillar Osmanli hakimiyetinde kaldiktan sonra Fransizlar tarafindan isgal edilen Cezayir için yakilmistir. Türkü, elem ve acinin yaninda, Cezayir savunmasinda sehid düsen askerlerimizin kahramanliklarini da ifade etmektedir. Bu türkü yörede “firaklama” türünde uzun hava olarak da söylenmektedir. Oyunun birlesip ayrilmalari anlatan ritmik hareketleri vardir.
c-) DÜGÜN ADETLERI:
Ilçede, evlilikler görücü usulüyle yapilmamakta,taraflar birbirlerini bizzat tanimaktadirlar. Genel olarak tek eslilik vardir, çok eslilik hos görülmez. Bir erkegin; evlenmek istedigi kiz için önce dünür göndermesi ve onu ailesinden istetmesi lâzimdir.Evliligin ve dügünün ilk basamagi budur. Kiz istemede, kiz tarafi gelen dünürleri iyi bir sekilde karsilar, onlara ikramda bulunur ve herhangi bir cevap vermeden gönderir. Çünkü kizin rizasi ve diger aile büyüklerinin fikirleri alinacaktir. Kiz razi olur ve ailenin ileri gelenleri de, makul bulursa oglan tarafina müsbet cevap gönderilir. Böylece "söz kesilmis" olur. Bundan birkaç gün sonra (genellikle pazar veya persembe aksamlari) oglan tarafinin erkekleri (baba,amcalar,dayilar,enisteler v.s) kiz evine “çiki degistirmeye” ye giderler. Çikilara; evliligin bereketli olmasi için oglanin veya babasinin kendi mahsulü olan bugday, taraflarin agiz tadiyla geçinmeleri için seker, helâl rizikla yasamalari için ekmek, bez, mendil v.s. konur. Çikinin içindekiler kiz tarafinca ayniyla degistirilerek iade edilir. Yani bugdaya karsilik bugday, sekere karsilik seker, beze karsilik bez v.s. konularak geri verilir. Buna ayni zamanda “bez degistirme” de denir. Bez degistirildikten birkaç gün sonra oglan tarafinin kadinlari çikilara çesitli hediyeler doldurarak “gelin görme”ye gider, ayni sekilde kiz tarafinin kadinlari da gelen çikilara helva ve gözleme koymak suretiyle “güvey görme” ye giderler. Bu sirada karsilikli yüzük de takilir ve taraflar nisanlanmis olur. Ancak son zamanlarda bundan ayri olarak özel bir nisan merasimi yapilmakta yüzükler bu sirada takilmaktadir. Nisandan yaklasik 6 ay sonra oglan tarafi “el öpme” denilen merasimi düzenler. El öpmeye konu komsu es dost kapi kapi dolasilmak suretiyle agizdan davet edilir. Bu merasimde müstakbel gelin tüm davetlilerin elini öper ve hediyeleri kabul eder. Gelen hediyeler bir “dellâl/tellâl” tarafindan ortaya oturtulan gelinin üzerinde dolastirilir ve hediyeyi getirenin adi söylenir. “Artmak” denilen bu olaydan sonra yemekler yenip oyunlar oynanir. El öpmeden sonra dügüne kadar herhangi bir eglence yoktur. Yalniz kiz ve oglan taraflari arasinda birbirini daha yakindan tanimak ve samimiyeti pekistirmek amaciyla çesitli vesilelerle gidip-gelmeler ve hediyelesmeler devam eder.
Dügünden bir hafta önce gelin baba evinde çeyizini serer ve ese dosta gösterir. Yörede dügünler genellikle 4 gün sürer ve cuma günü baslayip pazartesi günü sona erer. Dügünden birkaç hafta önce taraflar “okunculuk” göndermek suretiyle kendi akrabalarini, komsularini v.s. dügüne davet eder. Dügün baslamadan önce Persembe günü aksami oglan tarafinin daha önce tedarik ettigi ve gelinin dügünde giyecegi tüm elbiselerle birlikte babasina, dedesine, amcalarina ve erkek kardeslerine dügünde giymek üzere ayakkabi götürülür. Buna “küsteci” denir. Cuma günü aksam üstü davullar gelir, oglan evine bayrak asilir, ayni gece damadin arkadaslari kendi aralarinda bir eglence tertip eder. Cumartesi günü sabah agirliklar hariç kizin çeyizi oglan evine getirilir ve oglan evine serilir. Bugün davetliler de hediyeleriyle dügüne gelmeye baslar. Ögleden sonra gelin ve arkadaslari “gelin hamami” na gider. Cumartesi aksami, kadinlar arasinda kiz tarafinin tertip ettigi “kina” denilen eglence yapilir. Bu sirada geline ve yakin arkadaslarina kina yakilir. Türküler söylenir, bakir esliginde oyunlar oynanir. Dügünün en önemli günü Pazardir. Sabahin erken saatlerinden itibaren gelmeye baslayan misafirleri damadin babasi karsilar, hediyelerini kabul eder. Gelen misafirlere yemek ve çay ikram edilir. Damadin arkadaslari türküler söyler oyunlar oynar. Ikindiye dogru gelini almak üzere oglan evinden kiz evine “gelin alayi” gelir. Oglan tarafinin büyükleri ile birlikte damadin arkadaslarinin ve misafirlerin bulundugu alayin en önünde bayrak tasiyan bir delikanli bulunur. Baba evinden son kez ayrilan ve davullarin çaldigi “Cezayir” türküsü esliginde kayinpeder tarafindan babasindan teslim alinan gelin; kendisi için hazirlanan “gelin arabasi'na bindirilir. (Eskiden bu is için at veya öküz arabasi kullanilirmis, simdi ise otomobiller gelin arabasi yapilmaktadir.) Gelinin alinmasi esnasinda kayinpeder tarafindan orada bulunan kalabaligin üzerine üzüm, seker, bozuk para gibi küçük seylerden olusan “saçi” serpilir. Insanlar bunlardan kapmak için adeta birbiriyle yarisir zira bu “dari kapma” anlami tasimaktadir. Alay daha sonra davul-zurna esliginde oglan evine gelir. Gelin damat tarafindan arabadan indirilerek odasina götürülür. “Koltuk” denen bu merasim sirasinda da damadin annesi saçi seper. Cumartesi günü oglan evine getirilmeyen agir çeyiz esyalari da (sandik, hali, kilim vs.) gelin alayiyla birlikte getirilir. Koltuktan sonra sagdiç tarafindan damada ve geline serbet ikram edilir ki bunun anlami “agiz tadi ve evliligin akici olmasi” dir. Aksam namazindan sonra dügün evine yakin bir yerde toplanan aile büyükleri mahalle hocasi esliginde dualarla sembolik olarak damadi yeniden giydirir. “Güvey giydirme” denen bu merasim sirasinda damat hazir bulunanlarin hepsinin elini öper, eli öpülen kisi de damada para verir. Kiz evinden gelen yemekler yenildikten sonra topluca yatsi namazina gidilir. Artik bu namazin bir adi da “güvey namazi” dir.
Damatla sagdiç en arka safta durarak namazi eda eder. Namazdan sonra cemaat dagilmadan tekbirlerle “güvey salmak” üzere dügün evine gelir. Imamin yaptigi kisa duaya müteakip babasinin ve birkaç yakin akrabasinin elini öpen damat hizlica gerdek odasina dogru kosar. Çünkü bilir ki agir davranirsa arkadaslarinin yumruklarina hedef olacaktir. Gerdek odasina giren damat kapi esigindeki su dolu tasi ayagiyla devirir. Bunun anlami da “evliligin su gibi akici ve bereketli olmasi” dir. Gerdek esnasinda evde sagdiçtan baska kimse kalmaz, bu arada sagdica kiz evinden çiki ile gelen tavuk-pilav v.s ikram edilir. Pazartesi sabahi yine davullarin çaldigi Cezayir türküsü esliginde “güvey kaldirilir”. Sagdiç ve damadin diger arkadaslari türküler söyleyip muhtelif oyunlar oynayarak damadi bekler. Damat kalkip hazirlanarak arkadaslarina istirak eder. Pazartesi artik dügünün son günüdür ve ögleden sonraki “paça” töreniyle dügün sona erecektir. Yörede Cuma damada, Cumartesi geline, Pazar kayinpedere, Pazartesi kaynanaya maledildigi için ilk üç gün geri planda kalan kaynana paça gününde ön plana çikmanin mutlulugunu yasar. Kaynana, geliniyle birlikte misafirleri karsilar ve hediyeleri kabul eder. Gelin almanin hazziyla mutlu ve gururludur, mutlulugunu tören sonunda oynayacagi oyunla da dile getirir. Paça gününde gelinin çeyizi de misafirlerin ziyaretine ve begenisine açik tutulur. Gelin iki gün önce baba evinde kina merasimi sirasinda karsiladigi misafirleri bu sefer gelinligiyle yeni evinde karsilamaktadir.Dügünün son eglencesi olan paçanin amaci “iffetini ve namusunu bugüne kadar tertemiz saklayan gelini tebrik etmek” tir. Ayrica dügüne ve kinaya gelemeyen misafirlere bir firsat daha taninmis olur. Onlar da hediyeleriyle birlikte paçaya istirak eder. Gelenlere yine yemek ikram edilir. Çalgili türkülü oyunlardan sonra tören sona erer dolayisiyla dügün de bitmis olur.
d-) DOGUM ve ÇOCUKLARLA ILGILI ADETLER
Yörede, dogumu takip eden üçüncü veya besinci günü ailenin en yasli erkegi tarafindan her iki kulagina ezan okunmak suretiyle çocugun adi konulur. Ilk kirk gün içinde konu-komsu yeni anneyi ve bebegini görmeye, tebrik etmeye gelir. Gelenlere önce yemek ardindan tarçin, zencefil, karanfil v.s. bitkilerden yapilan lohusa serbeti ikram edilir. Anne ve bebek için çesitli hediyelerin de getirildigi bu ziyarete “çocuk gurtlama (kutlama)” denir. (Benzer sekilde; yeni bir ev yapan veya ev alip yerlesen kisiye de hediyelerle ziyarete gidilir ki bunun adi da “ev gurtlama” dir.) Kirki çikmadan anne ve bebek kesinlikle odada yalniz birakilmaz, aksi halde “al basacagina” inanilir. Dogumun kirkinci günü “kirklama” yapilir ve çocugun kirki çikarilir. Bir kovanin içine gümüs bir yüzük atildiktan sonra, üstünden hafifçe kirilip içi bosaltilmis yumurta kabugu ile kovaya kirk defa su konur. Dua yapildiktan sonra kovadaki suya çocugun yikanmasina yetecek kadar sicak su ilave edilir ve bu suyla çocuk önce abdest aldirilarak yikanir. Kirklamadan sonra birkaç gün bebek ve annesi yakin akrabalara ziyarete götürülür ki bunun adi “kirk uçurma” dir. Çocugun ilk disini gören kisi ona bir hediye almak mecburiyetindedir. Ilk disin çikmasindan sonra “dis bugdayi” yapilip ese-dosta gönderilir. Ayrica emeklemeye baslayan çocuk için de “ayak bohçasi” yapilir. Sik sik hastalanan veya yakalandigi bir hastaliktan uzun süre kurtulamayan çocuk “hacamat” edilir. Hacamat, çocugun sirtinin jilet veya çok keskin bir biçakla ince ince kesilip biraz kan akmasini saglamak suretiyle yapilir. Bu sekilde hastaliga sebep olan kirli kanin akacagina inanilir. Kan aktiktan sonra zeytinyagiyla çocugun yaralari temizlenir ve dualarla kundaklanir. Yüzünde uzun süre kaybolmayan bir yara, sivilce veya çiban çikan çocuk için “irklama/örükleme” yapilir. Nadir olarak yetiskin insanlara da uygulanan irklama; çocugun yüzüne hafif nemli bir bezin örtülmesiyle baslar. Daha sonra bu bezin üstünde bir miktar pamuk yakilir, yanan pamugun külleri sekerli suya batirilarak sivilcenin veya çibanin üzerine sürülür. Bu sekilde yaralarin iyilesecegine inanilir. Ancak, önemle hatirlatilmalidir ki; hacamat ve irklama herkes tarafindan degil sadece “izinli” denilen ve ehil olduguna inanilan kimseler tarafindan yapilir. Erkek çocuklar genelde 5-6 yas civarinda düzenlenen bir merasimle sünnet ettirilir. Sünnet cemiyetine davet edilecek kimseler de dügünlerde oldugu gibi mendil, yazma, havlu v.s hediyeler gönderilerek “okunur”. Sünnet cemiyeti ortalama iki gün sürer. Davetliler birinci gün gelmeye baslar, çocuk ikinci günü ögleye dogru sünnet edilir. Sünnetin akabinde mevlit okunur. Ayni günün aksami kadinlar kendi aralarinda “kina” eglencesi yaparlar. Misafirlere yemek ve serbet ikram edilir. Eskiden zengin aileler sünnet cemiyetlerinde güres ve cirit müsabakalari da düzenlermis, ancak bu adet günümüzde kalkmistir.
e-) ÖLÜME BAGLI ADETLER
Biri vefat ettigi zaman yöre halki mezarin hazirlanmasi, cenazenin yikanmasi, kefenlenmesi ve gömülmesi sirasinda cenaze sahibine yardimci olur. Ölünün ardindan bir hafta süreyle hergün aksam ve yatsi namazlari arasinda “Tebareke” (Mülk Suresi) okunur, yedinci gün ise mevlit okunur. Ayrica kirkinci ve elliikinci gecelerinde yine mevlit okunur, kirkinda ve yilinda gözleme (ya da lokma) yapilarak dagitilir. Yörede asker ugurlama ve karsilama, haci ugurlama ve karsilama zamanlarinda da özel merasimler tertip edilir. Yemekler yenir, dualar okunur.
f-) SAIR ADETLER
Yörede asker ugurlama-karsilama ve haci ugurlama-karsilama zamanlarinda da özel merasimler tertip edilir. Yemekler yenir, dualar okunur. Hacdan dönenler sükür ifadesi olarak “haci pilavi” denen mevlitli-yemekli küçük bir cemiyet yapar. Ramazan ayinda sahur vakti davul çalinir ve maniler söylenir. Akrabalar arasinda iftar davetleri olur. Imkani olanlar davulcuya para ve çesitli hediyeler verir. Ramazan Bayraminin ilk günü mani söyleyerek kapi kapi dolasan davulcuya pide, ekmek, havlu, basma veya bahsis vermek adettir. Uzun süre yagmur yagmadigi zamanlar, köyün veya mahallenin çocuklari;
Arabada çamur
Teknede hamur
Ver Allah'im ver
Sicim gibi bir yagmur
tekerlemesi esliginde sokak sokak tüm köyü dolasir. Bu sirada çocuklara bazi yiyecekler verilir. Toplanan yiyecekler bir yerde pisirilerek çocuklara yedirilir. Bu sekilde sabi-sübyanin doyurulmasinin Cenab-i Hakkin hosuna gidecegi ve rahmet yagdiracagi umulur. Ayrica camilerde ve dede denilen yatirlarin baslarinda da yagmur duasi yapilir. Ilkbahar ve sonbaharda yine bazi yatirlarin basinda “hayir” denilen toplu yemek ve dua merasimleri yapilir.
Ilkbahar ve sonbaharda yine bazi yatirlarin basinda “hayir” denilen toplu yemek ve dua merasimleri yapilir.
Kaynak : Av. Niyazi TOPÇU