Türk demokrasi tarihinde karanlık bir dönem olarak anılan 28 Şubat post-modern darbesi, 25. yıldönümünde Bursa Uludağ Üniversitesi’nin (BUÜ) ev sahipliğinde düzenlenen ve Times of Türkiye ile Sosyoloji Topluluğu’nun organize ettiği “Demokratikleşme Adımları ve Darbeler: 28 Şubat’ı Nasıl Okumalıyız?” programında ele alındı.
Moderatörlüğünü BUÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ferudun Yılmaz’ın yaptığı panelde Prof. Dr. Bengül Güngörmez, Prof. Dr. Talip Küçükcan ve Dr. Halime Kökçe konuşmacı olarak yer aldı. Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa akademik ve idari personelin yanı sıra öğrenciler de ilgi gösterdi.
“28 ŞUBAT, TÜRKİYE’DEKİ DİNİ HAYATI ENGELLEME GİRİŞİMİYDİ”
Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, 28 Şubat’ın üzerinden çeyrek asır geçtiğine işaret etti. O günlerin bir daha yaşanmaması temennisinde bulunan Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz; “Hepimizde bir unutma hastalığı var. O dönemde yaşananlar birer hikaye gibi dinleniyor. Zaman zaman o günlere dair anıları tazelemek gerekiyor. O dönemde İlahiyat Fakültesi’nde Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı olarak görev yapıyordum. Alınan kararlar 18 maddeden oluşuyordu ve bu maddelerin büyük çoğunluğu da Türkiye’deki dini hayatın önünde engel oluşturan maddelerdi. İmam Hatip okullarının önüne kesintisiz eğitim adıyla engellerin çıkarıldığı kararlar vardı. Bununla İmam Hatip okullarının orta kısımları kapatılırsa liseye olan cazibe ortadan kalkar gibi bir anlayışla hareket edildi. İmam Hatip camiası ve dini eğitim veren kurumlar bunlardan ciddi derecede örselendi. Hatırlamak istemediğimiz gayri kanuni uygulamalar yapıldı. O dönem üstlendiğimiz görevlerden dolayı Fakültedeki bazı hocalarımızla birlikte işleyişin nasıl olması gerektiğini belirten bir takım öneriler hazırladık. Bu önerileri Akademik Genel Kurul kararı haline getirdik. İlgililere sunduk. Siz nasıl olur da devlete karşı çıkarsınız diye bizlere dava açıldı. 3 hoca yönetim görevinden ayırma cezası aldı. Bunlardan birisi de bendim. O cezadan 4 ay sonra ise İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı olarak atandım. Türkiye maalesef böyle bir dönemden geçti” diye konuştu.
“İMAM HATİP OKULLARINI KAPATMAK İÇİN MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİ BİTİRDİLER”
28 Şubat’ta imam hatip okullarının mahkum ve mağdur edilmesi için hareket edildiğini, ancak bunun yanı sıra teknik ve mesleki eğitimin de yok edildiğinin altını çizen Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz; “İmam hatip okulları mağdur edilirken, Türkiye’de 25 yıldır teknik, mesleki ve sanat eğitiminin de köküne kibrit suyu dökülmüştür. Halen daha ilgili bakanlıkların tüm gayretlerine rağmen, kısa yoldan sanayiye iş gücü temin eden meslek liseleri de ortadan kaldırılmış ve an itibariyle meslek liseleri başka yerde okuma imkanına kavuşamayanların zorunlu eğitim alacakları liseler haline getirilmiştir. Bu durum Türkiye’nin iktisadi ve teknik gelişmesinde çok ciddi travmalar yaşanmasına vesile olmuştur. Yani imam hatip okulları ve buraya gidenlerin mağdur edilmesi amacıyla tüm o nesil ortadan kaldırılmıştır. Bursa sanayisinin bel kemiği olan holdinglerin ve büyük sanayi kuruluşlarının ilk yöneticileri, kurucuları meslek liselerinden mezun olan kişilerdir. 28 Şubat’ı tek boyutlu olarak ele almamalıyız. Çok farklı ekonomik ve sosyolojik boyutları vardır” açıklamasında bulundu.
“HALKIN İTİDALİ BİR ŞEKİLDE DARBELERİN ÜZERİNDEN GELMEYİ BAŞARIYOR”
Panelin moderatörlüğünü yapan Rektör Yardımcısı Prof. DR. Ferudun Yılmaz ise Türkiye’nin Avrupa’daki muadil ülkelere nazaran anayasal açıdan eski sayılabilecek bir politik geleneğe sahip olduğuna vurgu yaptı. Prof. Dr. Ferudun Yılmaz; “Artık eski sayılabilecek bir politik geleneğimiz var. Serbest seçimlerin yaygın olarak uygulanmaya başladığı dönemi esas alırsak, demokratik deneyim olarak da Avrupa’daki ülkelerden biraz daha az ama azımsanmayacak bir tarihsel tecrübeye sahibiz. Lakin o tecrübeler içerisinde çok sayıda görünür darbe teşebbüslerine maruz kaldık. Yine de geniş halk kitlerinin o derin itidali, bir biçimde Türkiye deneyimini kendine has kılıyor. Bir biçimde o darbeleri ve darbe girişimlerini tamir etmeyi başarıyoruz. Umalım ki bundan sonra bu tarz teşebbüslerle karşılaşmayacağımız daha demokratik bir geleceğimiz olsun. Genel olarak tüm toplum kesimlerinin bu düşünce üzerinde hemfikir olduğuna inanıyorum” dedi.
KÖKÇE: YAŞANANLAR YETERİNCE ANLATILAMADI
Konuşmacılar arasında yer alan Dr. Halime Kökçe, 28 Şubat’la ilgili kişisel yaşanmışlık tecrübesinin akademik ve sosyolojik açıdan yeteri kadar bilgiye dönüştürülemediğine dikkat çekti. O dönem maruz kaldığı sıkıntılar hakkında açıklamalarda bulunan Dr. Halime Kökçe; “Tam da o dönemde üniversite eğitimini tamamlayan ve yasak olmadan üniversiteyi bitirebilmiş birisiyim. Hayatımın yüksek lisans aşamasında o yasaklara maruz kaldım. Halen lisans diplomamı elime alamadım. Mezuniyet belgesi almam gerektiğinde, okulun kapısında dilekçe doldurup başı açık arkadaşım tarafından öğrenci işleri ofisine göndermek zorunda kaldım. Gençlere yaşadıklarımızı anlattığımız zaman inanamıyorlar. Bunun sebebi de sürecin bir akademik bilgiye veya çıktıya dönüştürülememiş olmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. 28 Şubat’a dair elimizde nasıl bir envanter olduğunu araştırdım. 7-8 adrese başvuruda bulundum ve fark ettim ki bu alanda yapılan çalışma neredeyse yok” şeklinde konuştu.
DÖNEM BİRİNCİSİ BAŞÖRTÜLÜ DİYE MEZUNİYET TÖRENİ İPTAL EDİLDİ
Panelin ikinci konuşmacısı Prof. Dr. Bengül Güngörmez ise 28 Şubat’ta birebir sorunlar yaşamadığını, ancak çok sayıda sorunu gözlemlediğini söyledi. Derslere beraber girdiği arkadaşlarının okuldan ayrılmak zorunda kaldığını açıklayan Prof. Dr. Bengül Güngörmez; “Çoğu arkadaşımız okuldan ayrıldı. Onlar giderken çok üzüldük. Bazı hocalarımıza başörtülü öğrencileri derse almamaları yönünde emirler geldi. Mezuniyet töreninde birinci olan arkadaşımızın başörtülü olması nedeniyle törenin iptal edildiğini biliyoruz. Memleketlerinden torunlarını veya çocuklarını görmeye gelen, en mutlu anlarında yanlarında olmak isteyen kadınların sırf başları örtülü olduğu için içeri alınmadıklarını hatırlıyorum. 80 yaşında bir kadının başörtüsü nedeniyle salona alınmadığını biliyoruz. Doktora yapacağım zaman merkezdeki üniversitelere gitmemiz söylendi. Çünkü taşradaki üniversiteleri şeriatçı, merkezdekileri ise cumhuriyetçi olarak görüyorlardı. Taşraya gidenlerin veya merkezdeki üniversitelere gidenlerin görüşlerini değiştirebileceklerine inanıyorlardı. Böyle saçma bir şey için doktora yapan arkadaşlarımız ve biz başka şehirlere gittik. Evlenenlerin bazıları boşandı. Çünkü doktora toplam 7 yıl sürüyor. Uzun bir süreç. Bazı aileler maalesef dağıldı. Çok zor ve sıkıntılı bir dönemdi” diye konuştu.
MERKEZDEKİ ZİHNİYET HALKIN TERCİHİNE KARŞI ÇIKTI
Times of Türkiye platformunun kurucularından olan Prof. Dr. Talip Küçükcan da; “Öğrenci arkadaşlarımızın çoğu 2000’li yıllarda doğdu. Pek çoğunuz 28 Şubat sürecini bilmiyor. 2000’li yılların ardından da 28 Şubatçı zihniyetin gölgesi devam ediyordu. Konuya çevre ve merkez başlığında bakmak gerekiyor. Merkez, Türkiye’deki belli hegemonyayı temsil ediyor. Çevre olarak da toplumun büyük çoğunluğunu anlamak gerekiyor. Çevre, sürekli olarak oy veriyor ve kendi arzu ettiği siyasetçiyi başa getiriyordu. Ancak bir türlü istediği gibi kararlar aldıramıyordu. Bunun tek nedeni de merkezde bekleyen bir vesayet vardı. Kim başa gelirse gelsin, merkezdeki bu idare istediği gibi kararlar aldırmaya gayret ediyordu. 28 Şubat’ı da bunun üzerinden okumak gerekiyor. Daha önceki darbelere baktığımızda merkezci vesayetin taleplerini bu kadar açık bir şekilde belirttiğini göremezsiniz” açıklamasında bulundu.
Panelinde son kısmında BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz tarafından konuşmacılara teşekkür belgesi takdim edildi.
Anasayfaya Dön Son Haberler Haber Arşiv