İnsanların sahip olduğu önemli motivasyon kaynaklarından biri, kendilerine yönelik değerlendirmelerini ve bakış açılarını doğrulayacak bilgileri edinmektir. Sosyal psikolojide ‘kendini doğrulama teorisi’ kapsamında gerçekleştirilen görgül çalışmalardan elde edilen bulgulara göre insanlar kendi benliklerine ilişkin değerlendirmeleriyle uyumlu bilgilerin peşine düşmekte, kendilerine benlikleriyle uyumlu geribildirim veren kişilerle daha fazla etkileşim ve arkadaşlık kurmaya çalışmaktadır. Bu eğilim anlık bir bilgi edinimi ve etkileşim kurma ihtiyacının da ötesinde bellek süreçlerinde dahi kendini göstermektedir. Örneğin insanlar kendilerine verilen bir dizi geribildirim arasından benliklerine yönelik değerlendirmeleriyle uyumlu olan geribildirimleri uyumsuz olanlara göre daha fazla hatırlamaktadır (Swann ve Read, 1981; Joiner, 1995).
Kendini doğrulama teorisi pek çok çalışmayla desteklenmiş olsa da psikoloji tarihinde süregelen ve yine başka görgül çalışmalarla desteklenen bazı ön kabullerle çelişir gibi görünmektedir. Bu ön kabullerden en önemlilerinden biri benliğe yönelik ‘daima’ olumlu bir bakışı temel alan, insanların olumlu bir benlik imgesi oluşturmak için aktif bir çaba sergilediklerini ileri süren ‘özgenişletim’ (self-enhancement) yaklaşımıdır. Sezgisel bir yaklaşım da insanların kendileriyle ilgili olumlu düşüncelere sahip olmasının (ya da olmaya çalışmasının) daha olası olduğunu söylemektedir. Bilimsel araştırmaların gösterdiği tablo ise bundan biraz daha farklıdır.
Özgenişletim teorisine göre insanların kendilerini olumlu görme yönünde bir eğilimi olsa da, ayrıca yukarıda da belirtildiği gibi pek çok görgül çalışmayla bu varsayım desteklense de, kendini doğrulama teorisi bu eğilimin kişilerin ‘olumlu benlik imgelerinden’ kaynaklandığını ileri sürmektedir. Yani pek çok kişi benliğine yönelik baskın olarak olumlu bir bakış açısına sahip olduğu için kendileriyle ilgili olumlu geribildirimlerin peşinden daha fazla gidiyor olabilir; bu da kendini doğrulama eğilimlerinin özgenişletim eğilimi şeklinde değerlendirilmesine yol açıyor olabilir. Eğer durum böyleyse, madalyonun arka yüzüne bakıldığında, yani olumsuz benlik imgesine sahip kişilerde, olumlu geribildirim almaya çalışmak gibi bir eğilimin görülmemesi (ya da daha düşük düzeyde görülmesi) gerekmektedir. Kendini doğrulama teorisi temelinde gerçekleştirilen pek çok çalışmada da elde edilen temel bulgu budur. İnsanlar özgenişletim teorisinin öngördüğü şekilde her koşulda kendileriyle ilgili olumlu değerlendirmeler edinmeye çalışmaktansa, kendini doğrulama teorisiyle uyumlu şekilde yalnızca benlik imgeleriyle uyumlu değerlendirmeleri edinmeye çalışmaktadır. Yani olumsuz bir benlik imgesine sahip olan kişiler başkaları tarafından kendileri hakkında yapılan yorumlar arasından olumsuz olanları daha doğru bulmakta, bu olumsuz değerlendirmeleri daha fazla okumakta ve geçmişe dönük olarak da bu olumsuz değerlendirmeleri daha fazla hatırlamaktadır (Swann ve Read, 1981).
Farklı kültürlerin bazı motivasyonlara diğer motivasyonlardan daha fazla değer veriyor olabileceği düşünülerek gerçekleştirilen çalışmalarda bile kendini doğrulama motivasyonunun kültürden bağımsız olarak kendini olumlu görme motivasyonundan daha kuvvetli olduğu görülmüştür (Seih vd. 2013). Benzer şekilde depresif duygu duruma sahip olan bireyler de olumsuz benlik imgeleriyle uyumlu şekilde kendileri hakkındaki olumsuz geribildirimleri daha doğru bulmakta (Joiner, 1995; Giesler vd. 1996), kendilerine bu tip geribildirimleri sağlayan kişilerle samimi ilişkiler kurmayı daha çok tercih etmektedir (Swann vd. 1992).
Kendini doğrulama motivasyonu bu denli güçlü olsa da, bu motivasyonun sosyal etkileşimlerin işleyiş sürecini açıklamada tek başına yeterli olmadığı açıktır. Eğer herkes kendisi hakkındaki mevcut varsayımlarını doğrulayacak verilerin peşinden gitseydi kimse mevcut benliğiyle ideal benliği arasındaki farkı kapatmak için güdülenmez, kişisel gelişim ve ilerlemeler imkânsız hale gelirdi. Gerçek hayatta ise durumun bu şekilde olmadığı açıktır. İnsanlar kendini doğrulamanın yanı sıra özdeğerlendirme ve özgenişletim gibi davranışı yöneten ve ‘değişimi teşvik eden’ başka motivasyonlara da sahiptir (Sedikides ve Strube, 1995). Bununla birlikte yukarıda sözü edilen kültürler arası çalışmaların da gösterdiği üzere kendini doğrulama, diğer motivasyonlar arasında oldukça güçlü bir konuma sahiptir.
Gelecekteki çalışmalarda bu bağlamda ele alınabilecek bir konu kendini doğrulama motivasyonuna yol açan sosyal-kültürel etmenlerin incelenmesidir. Swann (1992) başta olmak üzere bu konuda çalışmalar yapan pek çok araştırmacıya göre kendini doğrulama motivasyonu temelde insanların içinde yaşadıkları dünyayı ‘belirsizlikten uzak, öngörülebilir, güvenilebilir ve kontrol edilebilir’ bir yer olarak algılama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu ihtiyaç benlik için de geçerlidir ve kişiler kendi benlik imgeleriyle çelişen bir geribildirim aldıklarında, bu olumlu bir geribildirim olsa bile, bundan rahatsızlık duymakta ve bu bilgiyi zayıflatmanın yollarını aramaktadır. Olumsuz bir bilgi ise mevcut benlik imgesiyle çelişmediği sürece kişilerde kaygı yaratmadan kabullenilmektedir; çünkü öngörülebilir niteliktedir.
Bu durum bir bakıma Batman serisinin kötü karakteri Joker’in, yarattığı felaketler için kullandığı meşhur repliği akıllara getirmektedir: ‘Ne fark ettim biliyor musun? İşler plana göre gittiği sürece kimse paniklemiyor. Plan korkunç olsa bile!’. Bu replik ile Joker, olumsuzlukların öngörülebilir olmaları halinde katlanılmaz olmaktan çıkabildiklerini çarpıcı şekilde ortaya koymuştur. Kendini doğrulamanın sosyal-kültürel etmenlerle ilişkisini de burada aramak mümkündür. Muhtemeldir ki insanları kendilerini doğrulamaya iten ‘belirsizlikten uzak olma, öngörülebilirlik, güvenilebilirlik ve kontrol edilebilirlik’ arayışları; sistemi meşrulaştırma eğilimlerinde, adil dünya inançlarında, dezavantajlı grupların dış grup yanlılıklarında da kendini göstermektedir. İleriki çalışmalarda kendini doğrulama eğilimini işte bu tip gruplar arası süreçlerle bağlantılı olarak ele almak faydalı bir yaklaşım olacaktır.
---
Kaynaklar
Giesler, R. B., Josephs, R. A. ve Swann Jr, W. B. (1996). Self-verification in clinical depression: the desire for negative evaluation. Journal of Abnormal Psychology, 105(3), 358.
Joiner, T. E. (1995). The price of soliciting and receiving negative feedback: Self-verification theory as a vulnerability to depression theory. Journal of Abnormal Psychology, 104(2), 364.
Sedikides, C. ve Strube, M. J. (1995). The multiply motivated self. Personality and Social Psychology Bulletin, 21(12), 1330-1335.
Seih, Y. T., Buhrmester, M. D., Lin, Y. C., Huang, C. L. ve Swann, W. B. (2013). Do people want to be flattered or understood? The cross-cultural universality of self-verification. Journal of Experimental Social Psychology, 49(1), 169-172.
Swann, W. B. ve Read, S. J. (1981). Self-verification processes: How we sustain our self-conceptions. Journal of Experimental Social Psychology, 17(4), 351-372.
Swann, W. B., Wenzlaff, R. M., Krull, D. S. ve Pelham, B. W. (1992). Allure of negative feedback: self-verification strivings among depressed persons. Journal of Abnormal Psychology, 101(2), 293.
---