Sosyo-ekonomik açısından dezavantajlı olan etnik azınlıkların birçoğu genellikle önyargı, kalıpyargı ve ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Önyargı ve ayrımcılığın azınlık veya damgalanmış grup üyeleri için önemli ölçüde olumsuz sosyal, ekonomik, politik ve psikolojik sonuçlara neden olduğundan kuşku yoktur. Bu koşulların, azınlık üyelerinin, özellikle de azınlık ergenlerin benlik saygılarını etkilediği uzun zamandır düşünülmektedir. Bununla birlikte, önyargı ve ayrımcılığın benlik saygısını nasıl etkilediği ve azınlık grup üyelerinin ne tür tepkiler sergiledikleri tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Literatürdeki ilk görüşler etnik azınlıkların düşük benlik saygısına sahip oldukları yönünde olmuştur. Örneğin, Wright (1950) kendinden nefret etmenin ve değersizlik duygularının dışlanmış gruplara üye olmaktan kaynaklandığını belirtirken, Erikson (1956) tüm azınlık gruplarda ‘aşağılık’ duygularına dair kanıtların olduğunu ifade etmiştir (akt., Crocker ve Major, 1989). Bu görüşleri destekler tarzda ilk bulgular Clark ve Clark’ın (1947) yapmış oldukları meşhur “oyuncak bebek” araştırmasında görülebilir. Araştırmacılar ABD’nin güneyinden ve kuzeyinden 3-7 yaş aralığındaki Siyahi çocuklarla yaptıkları çalışmada, çocuklara biri siyah diğeri beyaz iki oyuncak bebek gösterdiler ve onlara bebeklerin hangisinin iyi/kötü ve güzel/çirkin olduklarına yönelik sorular yönelttiler. Deneyin sonunda ise, çocuklardan kendilerine benzeyen bebeği seçmelerini istediler. Sonuçta, çocukların beyaz bebekleri iyi ve güzel olarak, siyah çocukları çirkin ve kötü olarak değerlendirdikleri ve beyaz bebeklerle oynamayı tercih ettikleri bulunmuştur. Ayrıca, çocukların büyük çoğunluğunun siyah bebekleri seçerek kendilerine benzediklerini ifade etmişlerdir. Araştırma Siyah çocukların Beyazlara yönelik olumlu tutumlara sahip olduklarını ve hem kendi gruplarına hem de kendilerine yönelik olumsuz tutumları içselleştirdiklerini göstermesi açısından son derece önem taşımaktadır.
Sonraki yıllarda bu görüşlerin aksine, etnik azınlık ya da dezavantajlı grup üyelerinin maruz kaldıkları olumsuz süreçlerle ilgili deneyimler farklı yorumlanmaya ve ele alınmaya başlanmıştır. Genel olarak, gerekli başa çıkma kaynakları erişilebilir olduğunda bu olumsuz süreçlerin olumlu sonuçlar ortaya çıkarabileceği ifade edilmiştir. Crocker ve Major (1989), atıf niteliğindeki belirsizliklerin benliği korumaya yönelik fırsatlar sunduğunu savunmuşlardır. Ayrımcılığa olumsuz geri bildirim vermek, başarısızlık karşısında benlik saygısını korumak için bir mekanizma olarak işlev görür. Benzer şekilde, ayrımcılık engellerine rağmen başarılara ulaşma benlik saygısına katkıda bulunabilir. Bu anlamda ilk teorik açıklamayı Tajfel ve Turner (1979) sosyal kimlik kuramı kapsamında yapmıştır. Araştırmacılar, dezavantajlı grup üyelerinin olumlu bir bireysel ve grup kimliğini elde edebilmek ve dolaysıyla benlik saygılarını korumak amacıyla çeşitli stratejiler benimseyeceklerini belirtmişlerdir. Grup üyeleri gruplar arasındaki sınırları esnek ve geçirgen olarak algıladıklarında ilkin üst statülü gruba girmek amacıyla “bireysel hareketlilik” olarak tanımlanan bireysel bir strateji ile olumlu bir kimlik elde etmeye çalışırlar. Gruplar arası sınırlar katı olduğunda, yani üst gruba geçmek imkânsız olduğunda ise bireyler iki farklı stratejide bulunurlar. Bunlardan ilki gruplar arası statü farkı esasen meşru ve kalıcı olarak algılanırsa, grup üyeleri, grubun yeniden değerlendirilmesini amaçlayan “sosyal yaratıcılık” stratejilerini kullanabilir. Bireyler gruplarının olumlu değerlendirildiği boyutları öne çıkarabilir (başarısız ama misafirperver) ya da kendi gruplarından daha kötü durumda olanlarla karşılaştırma yapmaya yönelebilir. Öte yandan gruplar arası statü gayri meşru ve değişebilir olarak algılanırsa, grup üyeleri protestolardan sendikaya dayalı faaliyetlere varan çeşitli girişimleri içeren “sosyal rekabet” stratejisini seçme eğiliminde olurlar. Bunlar kimlik yönetim stratejileri olarak kavramlaştırılmakta ve etnik azınlıkların benlik saygısını korumak için sergiledikleri tepkiler olarak görülmektedir. İspanya’da çeşitli etnik gruplar üzerinde yapılan bir çalışmada, kimlik yönetim stratejilerinin etnik azınlıkların psikolojik işlevselliğini korumada önemli bir rol oynadığı ortaya çıkmıştır (Bobowik ve ark., 2014). Ayrıca, araştırmada incelenen etnik grupların, farklı kimlik yönetim stratejilerini kullandıkları görülmüştür. Kültürel olarak kendilerini İspanyollara yakın gören ve diğer etnik gruplardan daha yüksek statüye sahip olan Latin gençlerin sosyal yaratıcılık stratejileri benimsedikleri, ancak olumsuz bir konumda olan Romen gençlerin sosyal rekabet stratejisini benimsedikleri bulunmuştur. Bu bulgular etnik grupların sosyal statülerinin ve hâkim etnik gruba kültürel yakınlıklarının benlik saygılarını korumak için benimseyecekleri stratejiyi belirlemede önemli olduğunu göstermektedir.
Sosyal kimlik kuramına çeşitli eleştiriler getiren Jost ve Banaji (1994), dezavantajlı grup üyelerinin kendi gruplarına yönelik olumsuz kalıpyargıları ve alt konumlarını içselleştirdiklerini iddia ettiler. Araştırmacılar, insanların mevcut sosyal sistemleri meşru görme eğiliminde olduklarını ve bu sistemlerin devam etmesi için onları desteklediklerini ifade ettiler. Özellikle de bu sistemden en çok zarar gören dezavantajlı grup üyelerinin dış grup tarafgirliği sergileyerek sistemi meşrulaştırdıklarını belirttiler. Yapılan çok sayıda çalışma bu varsayımları doğrulamıştır. Örneğin, Rudman ve ark. (2002) yüksek statülü grupların iç grup tarafgirliği sergilediklerini, ancak düşük ve orta statülü grupların ise baskın gruplara yönelik tercihlerde bulunduklarını ortaya koymuşlardır. Bu kapsamda yapılan çalışmalar etnik azınlıkların benlik saygısının düşük olduğunu iddia eden literatürdeki ilk görüşlerle tutarlılık göstermektedir.
Belirli bir toplumsal yapı içinde dezavantajlı bir etnik grubun üyesi olmak birçok sosyal ve psikolojik sorunla karşı karşıya kalmak demektir. Ancak, bu etnik grupların kendilerine yönelik önyargı ve ayrımcılığı nasıl algıladıkları, baskın grupla olan kültürel yakınlıkları ve diğer etnik gruplara kıyasla sosyal statülerinin düzeyi gibi faktörler onların benlik saygılarını ve benlik saygılarını korumak amacıyla sergileyecekleri stratejilerini belirleyecektir. Bundan dolayı, sırf etnik azınlık olmanın benlik saygısını düşürdüğünü iddia etmek yerine, etnik grupların algılarını ve sahip oldukları özelliklerini göz önüne alarak değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır.
Kaynaklar
Clark K. B., & Clark M. P. (1947). Racial identification and preference in Negro children. In E. E. Maccoby, T. M. Newcomb ve E. L. Hartley (Eds.), Readings in Social Psychology (pp. 602–611), Holt, Rinehart & Winston, New York.
Crocker J., & Major B. (1989). Social Stigma and Self-Esteem: The Self-Protective Properties of Stigma. Psychological Review, 96(4), 608-630.
Jost J. T., & Banaji M. R. (1994). The role of stereotyping in system-justification and the production of false consciousness. British Journal of Social Psychology, 33, 1-27.
Magdalena Bobowik, Nekane Basabe, & Darío Páez (2014). Identity Management Strategies, Perceived Discrimination, and Well-Being Among Young Immigrants in Spain. In R. Dimitrova, M. Bender & F. van de Vijver (Eds.), Global Perspectives on Well-Being in Immigrant Families (pp. 213-234), Springer Science+Business Media, New York.
Rudman L. A., Feinberg J., & Fairchild K. (2002). Minority Members’ Implicit Attitudes: Automatic Ingroup Bias as a Function Of Group Status. Social Cognition, 20(4), 294-320.
Tajfel H., & Turner J. C. (1979). An Integrative Theory of Intergroup Conflict. In W. G. Austin & S. Worchel (Eds.), The Social Psychology of Intergroup Relations (pp. 33-47), Brooks-Cole, Monterey, CA.
Video kaynak:
Türkçe alt yazılı: https://www.youtube.com/watch?v=s9uVp1My1A0